6 Haziran 2017 Salı

Bir Hayaletin İntikam Arzusu

Göz kapaklarım hüznün ağırlığı altında kapanıyor, kirpiklerim yağmuru tutamıyordu… Derindi acı… sadece kalbimle hissetmiyordum, soluklarım kesiliyor; ruhum çırpınıyordu bir kuşun kanatlarını telaşla çırptığı gibi… O boğazda düğümlenen kelimeler, hıçkırık olarak çıkıyordu dudaklarımın arasından… Yeryüzünde daha büyük bir acı olabilir miydi? Yeryüzünde, bütün evrende, bir annenin; evladını kaybetmesinden daha büyük bir acı olabilir miydi? Hiçbir acı, bu kadar derin; bu kadar tahripkâr olamazdı. Ruhum dönüşüyordu adeta… başka bir şeye doğru evriliyordu… bambaşka bir şey… sevgi tohumları, olumlamalar, hoş görüyle bakılanlar, sabır, anlayış ve af… uçup gidiyordu, kayıyordu parmaklarımın arasından. Tutamıyordum… Ve dönüşüyordum bambaşka bir şeye… içimde kaybolan iyilik, yerini intikam isteyen bir hayalete bırakıyordu… intikam isteyen bir ruh… maddi benliğim de, kaybettiğim iyilikle birlikte uçup gidiyordu… Artık tek hissedebildiğim intikam arzusuydu; beni evladımdan, bebeğimden koparanlara duyduğum kin ve intikam arzusu… Bir hayalet ne yapabilirdi ki; maddelerin dünyasında? Bir hayalet… intikam arzusuyla dolu bir hayalet… çünkü evladımı kaybettiğim gün, ben de ölmüştüm...
Annesinin her şeyi, tavşan sevgisi demek; evlat sevgisi demek.....
Afacan.....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aklın ve kalbin rehberliğinde, düşünülerek oluşturulan her yorum değerlidir...