11 Kasım 2017 Cumartesi

KÜFÜR EDECEKSENİZ, "AHLAKLI" KÜFREDİN; ÇÜNKÜ.....

Dilde Devrim, Dillin Kötü Kelimelerden Arındırılması İle Toplumların Ve Kültürlerin Yeniden İnşaası...

Bazı kelimeler kutsaldır... Kutsallıkları, kelimenin ifade ettiği anlamın; suçsuz, saf ve temiz canlıları işaret etmesinden kaynaklanır. O nedenle, lütfen küfürlerinizden ve beddualarınızdan hayvan isimlerini ve 'çocuk' kelimesini çıkarınız. Çünkü tıpkı, hayvanlar gibi; çocuklar da masumlukları nedeniyle kutsallardır. Sizin kirlenmiş kelimelerinizin negatif enerjilerinin hedef/odak noktası olmayı hak edenler çocuklar ve hayvanlar değiller. Mesela, "O... çocuğu" derken, "çocuğu" kelimesi yerine başka bir kelime kullanın ille de küfür edecekseniz. Umarım anlatabilmişimdir, çünkü kelimelerimizle dünyalarımızı her gün yeniden inşa ederiz.

2 Kasım 2017 Perşembe

TRİPTOFAN NEDİR, NEDEN ÖNEMLİDİR? MUTLU VE ZİNDE HİSSETMEMİZ VE KANSERDEN KORUNABİLMEMİZ İÇİN, NEDEN TRİPTOFAN ŞARTTIR?

Triptofan İsimli Amino Asit neden çok önemli? Triptofan'ın Formülü PNG


Buyurun hep birlikte inceleyelim...

Triptofan, beynin “iyi hissetme” kimyasalı olan serotoninin bir ön-maddesidir.


Bu esansiyel amino asidi yüksek miktarda içeren gıdaları tüketmek, vücutta serotonin adlı nörotransmitterin daha fazla salgılanılmasını sağlar. Vücudunuzda yeterli miktarlarda serotonin olursa, bu hem uykularınızı düzene sokan ve sizi kanserden koruyan melatonin hormonunun sentezine imkan tanır; hem de iyi derecede serotonin oranlarına sahip bireyler; kendilerini DAHA MUTLU, DAHA KEYİFLİ VE ENERJİK hissederler...
Uzun süreli stresin, fazla miktarlarda kortizol salgılanmasına neden olduğu; kortizol hormonunun ise TDO ve IDO adlı iki enzimin etkinleşmesine sebep olduğu; bu iki enzimin etkileşiminin ise triptofan yıkımına yol açtığı; dolayısıyla, triptofan eksikliğine bağlı serotonin yetersizliğinin ortaya çıkması gibi bir sonuçla ve dahi serotonin eksikliğine bağlı depresyon vak'alarıyla yüzleşilmesi gibi problemlerin başlıca biyolojik - kimyasal gerekçeleri olduğu akıllarda tutulmalıdır.
Özetle, triptofan yıkımını önlemek için; strese neden olan her türlü yayından ve içerikten UZAK DURUNUZ.
Daha iyi anlaşılabilmesi için; dalga yansıması yaparak bir kere daha tekrar edeceğim:
*Kanser önleyici hormon olan MELATONİN, SEROTONİNDEN sentezlenir. Yani, melatonin için, ille de serotonin şart.
*Mutluluk hormonu serotoninin üretilebilmesi içinse, TRİPTOFAN gerekir.

*Triptofanın sentezlenebilmesi için, STRESTEN UZAK DURMAK gerekir; çünkü stres anında salgılanan kortizol hormonu, triptofan yıkımına neden olan iki enzim olan TDO ve IDO'nun etkinleşmesine sebebiyet verir. Bu nedenle, stresten ille de uzak durmak gerekir.

*Bu arada, serotonin gün ışığında, melatoninse karanlıkta salgılanır. Yani, gündüzden de; geceden de, bu iki sürecin kendilerine has ışık hallerini dikkate alarak faydalanmak lazım...

Triptofan Hangi Yiyeceklerde Bulunur?


*Yumurta, badem, soya, mandalina, muz, kakao, susam, fıstık, un, mercimek, fasulye ve kahvaltılık tahıllarda yüksek oranlarda triptofan bulunur.

EK BİLGİLER:

*Triptofan proteinleri oluşturan 20 aminoasitten biridir.

*Genetik kodu UGG'dir.
*Formül: C11H12N2O2

*İçinde Çözündüğü Madde: Su

*Triptofan, Nonpolar bir aminoasittir. İndol halkası içerir. Esansiyel bir aminoasittir.
*Triptofan, glukojenik ve ketojenik aminoasittir; piruvat ve asetil KoA üzerinden yıkılır.

ZEKİ OLMANIZI İSTEMEYENLERİN PLANLARINI DEŞİFRE EDİYORUM!

Özellikle bazı ülkelerde, neden aile içi eğitimde aşağılama ve şiddeti, çocuk tacizlerini pohpohlarlar; internet - tv. - müzik gibi ögeleri ve alt yapıları kullanarak neden bilinçdışı mesajlarla teşvik ederler bazı şeyleri? İşte nedeni bu: Gelişmemizi istemedikleri için! Bu ülke, hak ettiği başarıyı bir türlü elde edemesin diye; insanlığın ilerlemesinden rahatsız oldukları için! Daha neler neler!


KORPUS KALLOZUM ETKİSİ



KORPUS KALLOZUM VE BİLİŞSEL SÜRECE VE DAVRANIŞLARA ETKİLERİ

Psikiyatrist Dr. Tanju Sürmeli, “Sen aptalsın”, “Asla bir baltaya sap olamayacaksın”, “Neden biraz kuzenin gibi olamıyorsun!” benzeri ebeveynlerin ifadelerinin, beyin hücrelerini azalttığına dair araştırmalar olduğuna dikkat çekmiş ve çocuklarına aşağılayan tarzda yaklaşan ebeveynleri uyarmış. Harvard Tıp Fakültesi’nden Nöropsikiyatri Uzmanı Doçent Doktor Martin Teicher da; “Bu değişiklikler fiziksel ve cinsel istismarla sınırlı değildir; sözlü saldırının bile gelişmekte olan bir beynin yapılanmasında değişikliğe yol açacağı yönünde her geçen gün artan kanıtlar vardır” demiş. Bu zarar verici etkiler, beynin hassas bölgelerindeki küçülme ve epilepsiyi taklit eden anormal beyin dalgaları ile ilişkiliymiş. Araştırmalar, beynin sağ ve sol loblarını birbirine bağlayan kalın kablomsu 'korpus kallozum' isimli sinir hücrelerinin, istismara uğrayan çocuklarda normalden daha küçük olduğunu göstermiş! Başka bir araştırmada, 51 hasta ve 97 sağlıklı çocuğun beyin taramalarını karşılaştırmışlar. Araştırmacılar, erkek çocukların yeterli bakılmamasının korpus callosumda ciddi küçülmelere yol açtığı bulgusunu edinmişler. Cinsel istismara uğrayan kız çocuklarda da anormal bir küçülme söz konusuymuş! Teicher buna ek olarak: “Daha küçük bir korpus kallozum, beynin iki yarısı arasında daha az bütünlüğe sebep olur ve bu da ruh hali ve kişilikte dramatik değişimlere neden olabilir.” demiş!
İstismara uğrayan kişilerdeki beyin taramaları, aynı zamanda duygu ve dikkat ile ilgili beyin bölgelerinde azalan bir aktivite göstermiş. Cinsel istismar ya da yoğun sözlü eziyet geçmişi olan hastalar, serebellar (beyincik) vermis (orta hattındaki parçası) olarak adlandırılan beynin bir bölgesinde daha az kan akışı göstermişler. Vermis, sağlıklı kişilerin duyularını dengede tutmalarında yardımcı olan bir organ, ancak 'çocukluk istismar geçmişi olan kimselerde' Vermis'teki bu dengeleyici işlev bozulmaya uğrayabiliyormuş.
Teicher, Vermis’in genetik faktörlerden daha çok 'ÇEVRESEL FAKTÖRLERDEN' ciddi anlamda etkilendiğini belirtmiş.
Hareket bu durumu tetikler ve Ulusal Sağlık Enstitüsü’nden araştırmacılar da dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olan çocukların sürekli olarak normalden küçük boyutlar gösterdiğini tespit etmişlerdir. Psikiyatrist, Dr. Tanju Sürmeli, “Dikkat eksikliği ve öğrenme zorluğu çeken çocukların önemli bir kısmı ailesi tarafından ders çalışmadıklarında, derse motive olamadıklarında, dikkatlerini derse veremediğinde aşağılanmakta, “falan daha iyi yapıyor sen neden onun gibi olamıyorsun” diye karşılaştırmalar yapılmakta ve bazıları sonunda fiziksel şiddete bile maruz kalmaktadır” diyor.


YAŞAM SÜRESİ, EPİFİZ BEZİ VE FLORİD!!!!!


Sadece travmalarla mı küçültmeye çalıştılar beyinlerimizi?
Diş macunlarına ve içme sularına karıştırdıkları florid adlı kimyasalla da!
Ki; florid, aynı zamanda kanser önleyici melatonin hormonunun salgılanmasından sorumlu epifiz bezinde de kireçlenmeye neden olarak; bu bezin işlevini yerine getirmesine engel olan bir madde! ÜSTELİK, "PİNEAL BEZ" DE DENİLEN EPİFİZ BEZİNİN SAĞLIKLI OLMASININ, YAŞAM SÜRESİNİ ARTIRDIĞI DA BİLİMSEL OLARAK KANITLANMIŞTIR! FARKINDA MISINIZ? ÇOK YAŞAMANIZI İSTEMEDİKLERİNİN?!!!!


ZEHİRLİ YEMEK TARİFİ


BİR KEPÇE KAŞIĞI ARSENİK


İçme sularına katılan diğer bir zehir olan arsenikten bahsetmeme gerek yok sanırım!
Zamanında, Çevre Sorunları Ve Gazeteciliği dersine giren, prof. ünvanlı hocamız; arsenik yüzünden, dışarıda çay bile içmediğini söylemişti!


BİR KEPÇE KAŞIĞI SİYANÜR


Ya E-536 kodlu, sofra tuzlarının akışkanlığını sağlayan/topaklanmasını önleyen potasyum ferro-siyanür adlı zehre ne demeli?!

Sofrada öğütme tuzu kullanıyorum öğrendiğimden beri, kaya tuzu; ya da deniz tuzunu, değirmenli tuzluklarda öğüterek kullanıyorum.


BİR ÇORBA KAŞIĞI SODYUM BENZOAT VE DİĞER ZEHİRLERDEN DE BİRER TUTAM!


Kalsiyum klorür, sodyum benzoat gibi zararlılara ne demeli ya? Vitaminlerin içine bile katmışlar! Çoğu hazır gıdada mevcut!


BİR BARDAK GDO'LU KANSERE NEDEN OLAN MISIR


Genetiğiyle oynanan ve DNA'larda kalıcı değişikliklere neden olan mısırdan hiç bahsetmiyorum bile!

Bütün bu maddeleri eklediğiniz zaman, ortaya yavaş ve sinsice oldüren zehirli bir yemek çıkacaktır. Düşmanınıza bile vermeyin bu yemekten efendim, benden söylemesi!


ÖNCEDEN NASIL BİR SALAK VE NASIL BİR SAFTIM?


Yıllarca, çok salak ve saf bir insan profili çizdim. Ve bazı gerçekleri öğrendiğim bir kaç yıl öncesine değin; hep çeşme suyu kullanır, diş macunlarını fazla sıkardım. Sadece bu da yetmiyormuş gibi, aynı zamanda floridli sözde diş dostu sakızlardan çiğnerdim hep!

Bu maddeleri kullanmayı bıraktıktan sonra, algılarımda; ya da algı biçimimde köklü değişiklikler oldu. Eskiden fark edemediğim şeyleri fark edebilmeye başladım. Düşünce sistemim ve değer yargılarım değişti.
Mesela, önceden bir insana duyulan türde aşkın, dünyadaki en önemli şey olduğuna; aşık olunan kişi olmaksızın, hayatın da bir anlamı olmadığına inanıyordum. Biraz duygusuzca görünebilir oradan bakınca; ama, şu anda insanlara, ya da karşı cinse duyulabilecek türden bir aşka inanmıyorum. Çünkü bunun mantıksızlığını apaçık görmekteyim...
(Bana göre, gerçek aşk; sadece Yaratan'a duyulabilir... O hiç bırakmayacak; hep sadık, hep iyiliğimizi isteyen Yaratan'a...)
Önceden, kendim öyleyken; şimdi, aşk için kendini perişan edenlere, aşk için intihara teşebbüs etmeye çalışanlara hayret ediyorum.
Hayatta, insanlara duyulabilecek türde aşk(?)lardan, karşı cinse duyulabilen türde yoğun ve bağımlılık (Sadakat anlamındaki bağlılık değil kastettiğim.) türündeki hislerden daha önemli o kadar çok şey var ki... Nasıl olur da, insanlar bu tür basit ve aslında gerçekten önemsiz olan şeyler yüzünden kendilerine zarar vermeye kalkabilirler?
İşte nedeni, yiyeceklerimize gizlice karıştırılarak; mantıklı düşünmemizi engelleyen kimyasallar...

Ama burada vurgu yapmak istediğim nokta, o bazılarının, insanlara duydukları aşk yüzünden o depresif ruh haline bürünebilmelerine neden olan şeyin; hayattaki diğer ve daha muhteşem bağlantıları göremiyor olmaları olduğu ve bu körlüklerine, gerçek anlam bağını kuramıyor olmalarına neden olan şeyin ise; aslında algılarının bazı kısımlarını felç eden yukarıda saydığım kimyasallar olduğu ve buna paralel olarak da, beyinlerini yeterince kullanamıyor olmalarının onları, bu önemsiz/değmeyen/geçici acı(?)larla baş etmek zorunda bıraktığıdır.
Düşünsel, duygusal ve algısal anlamda; yukarıdaki basit örnek, yaşadığım değişimin sadece küçük bir kısmını gözler önüne sermek için verdiğim minimize edilmiş bir detaydı. Tabii, tecrübe ettiğim bu köklü değişimde; salt hazır gıdalardan, floridli; e536'lı arsenikli, tatlandırıcılı ve potasyum; ya da kalsiyum klorür gibi koruyuculu maddelerden uzak durmamın etkisi yok; aynı zamanda, sonradan epifiz bezi kireçlenmesini giderdiğini öğrendiğim limonlu suyu, sabahları açken içmemin; yiyeceklerim arasına beyin sağlığına ve hafızaya çok önemli etkileri bulunan havucu, cevizi ve pekmezli suyu eklememin ve sol elimi de aktif olarak kullanmaya başlamış olmamın da etkileri yüksek. (Öteki elinizi kullanmaya başlamanız ve daha sonra; her iki elinizi aynı anda kullanmaya başlamanız; gerçekten çok önemli beyin gelişimi açısından.)


IQ puanım gözle görülebilecek derecede artış gösterdi.


Ve geçmişime baktığımda, "Ne kadar salakmışım. Nasıl bu denli salak olabildim?!" demekten alamıyorum kendimi... Gerçekten inanamıyorum yaptığım saflıklara... Değişimim benim bile kendime fazlasıyla şaşırmama/hayret etmeme neden oluyorsa, gerisini siz düşünün...

Sadece florid maddesi yüzünden mi aptaldım; yoksa sadece sağ elimi kullandığım için mi; ya da travmalarla dolu çocukluğum yüzünden mi, bilmiyorum. Belki, hepsi yüzünden. Ama sonuç olarak, şunun bir kez daha altını çizebilirim: Floridden, çeşme sularından, yapay tatlandırıcılardan, hazır gıdalardan, gıda koruyucusu olarak lanse edilen koruyucu maddelerden UZAK DURMAK, beslenmenize, limonlu içme suyunu, pekmezi, havucu ve cevizi eklemek ve de hangi elinizi kullanıyorsanız; kullanmadığınız öteki elinizi de kullanmaya başlamanız; algı şeklinizi, olayları değerlendiriş yeteneğinizi ciddi oranlarda arttırıyor.

Kanser önleyici zerdeçali, metabolizma hızlandırıcı baharatları da beslenmenize eklemenin faydaları var elbette.

Unutmadan söyleyeyim: ekmeği, beyaz undan yapılmış gıdaları ve beyaz şekeri de çıkarmıştım beslenme biçimimden.

Zaten, beyaz unun içine karıştırılan sistein adlı maddenin de, ne denli zararlı olabileceği kanıtlanmışken... size de uzak durmanızı öneririm.

Bkz.

UNDAKİ KATKI MADDELERİ
SİSTEİN'İN ZARARLARI
UNDAKİ ZEHİR SİSTEİN

Bu arada, 2010 yılından beri veganım; yani hayvansal ürünlerin hepsinden uzak duruyorum.
Eklemem gerekir ki;

hayvansal bir ürün yerseniz, o ürünle birlikte, hayvanın kanına/sütüne karışan, kortizol - adrenalin gibi stres ve korku hormonlarını ve de buna ek olarak; o canlıya verilen antibiyotikleri; büyüme hormonlarını ve genetiği değiştirilmiş mısır ve soyadan yapılan GDO'yu da yediğinizi belirtmem gerek.

Yani, hayvansal bir ürün kullandığınızda/yediğinizde, o hayvanın bütün acılarını/korkularını ve stresini de yemiş olursunuz ki; bunu hangi veteriner hekime, hangi doktora sorarsanız doğrular zaten.

Yani, iş sadece yapay/hazır gıdalardan; floridli çeşme sularından ve diş macunlarından ve de sodyum benzoat gibi sözde gıda koruyucularından ve dahi, rafineri, e536'lı (potasyum ferro siyanür-zehir); e173'lü (E554 veya E173 -Sodyum Alüminyum Silikat - zehir) sofra tuzlarından uzak durmakla bitmiyor; aynı zamanda, Dünya Sağlık Örgüt'ü tarafından kanser nedeni ilk 5 madde arasında gösterilen hayvansal gıdalardan da uzak durmanız gerekiyor.

(Rafineri Sofra Tuzlarına Tuzun Topaklanmasını Önlemek İçin Katılan 'E173 - E554 SODYUM ALÜMİNYUM SİLİKAT' Adlı Madde: Dr Abidin Salih, bu madde hakkında şunları söylüyor: “Sodyum alüminyum silikat (E173 veya E554), renklendirici ve nem tutucu olarak kullanılan katkıdır. Zehirlidir ve katkı maddeleri dahil her türlü maddeye karşı aşırı duyarlılığa neden olabilir. Dünyanın çoğu ülkesinde yasaklanmıştır. Alüminyum bazlı nem tutucuların beyin dokularına yerleşerek öğrenme bozukluğu, zeka geriliği ve felçlere sebep olduğu tespit edilmiştir.)

--> GÖRÜYOR MUSUNUZ SADECE TUZLA BİLE BİZLERİ NASIL DA APTALLAŞTIRMAYA ÇALIŞTIKLARINI?




Not:


*Antidepresan olarak satılan, sözde depresyon önleyicilerin; sizi daha da aptal ve hiç bir şeyi düşünemeyen salaklara çeviren maddeler oldukları; hatta bu antidepresanlardan bazılarının insanları intihara sürükleyebiledikleri kanıtlandı. UZAK DURUN.

*Antidepresan yerine, keten tohumu kullanın. Triptofan içeren gıdaları artırın. Serotonin, Endorfin, Oksitosin ve Dopamin hormonlarınızı artıracak bir beslenme ve yaşam tarzını benimseyin.

*Gece uykusunu alarak; ya da ışıksız ortamlarda dinlenerek, melatonin hormonundan iyice faydalanın.

*ALKOL'den kesinlikle uzak durun; çünkü depresyona sokuyor.

*Radyasyon yayan cihazların etkisini minimize etmek için, telefonlarınızı kullanmadığınız zamanlarda kapatın; ya da uçak moduna alın.

*Televizyon denen aygıttan, mümkün olduğunca uzak durun. (Tv. izlemiyorum yıllardır.)

*Yeni kelimeler, yeni bilgiler öğrenin. Öğrendiğiniz her kelime, beyninizde yeni nöral ağların oluşmasını sağlar ve bu da beyin gelişiminize; hafıza yeteneğinize ve öğrenme kuvvetinize katkı demek...

*Ve diğer öneri: İnançlı olun ve DUA edin. İnanmanın, dua etmenin, beyinde hiç olmadığı kadar fazla nöronun aynı anda etkileşim içine girmesini sağladığı bilimsel olarak kanıtlandı.Beynin, odaklandığını gerçeklendirmeye yönelik bir çalışma yapısı olduğu da kanıtlandı, bu nedenle; istemediğiniz şeylere değil; istediklerinize odaklanın.

*Spor yapın ve daha fazla oksijenin hücrelerinize taşınmasına yardım edin.

*Saçma sapan sebeplerden acı çekebilecek kadar hassas bir yapınız varsa; ODAĞINIZI DEĞİŞTİRİN. Odak değiştirmek, beyninizi ve düşüncelerinizi, pozitif şeylere kanalize etmek, sizi daha olumlu ve umutlu bir ruh haline sokarak; bedensel ve ruhsal anlamda daha iyi hissetmenizi sağlayacak çok etkili ve işe yarar bir öneri...

*****Ve yine bilimsel araştırmalar kanıtlamış ki; hayvan beslemek, beynin öğrenme, hafıza ve görsel zeka kısımlarının gelişimlerine gözle görülür pozitif katkılar sağlamakta...Hayvanların, karşılıksız, çıkarsız ve saf dostluklarıyla, sevgileriyle doldurun yüreklerinizi... Onlar size, siz onlara sevgiyle geldiğiniz sürece sadık kalacaklardır ve çoğu insan, hayvanların karşılıksız ve saf dostluklarının, en iyi terapi olduğu konusunda hem fikirler...

Hiçbir ilaç, hayvanların saf sevgilerinden daha kuvvetli bir etkiye sahip değildir...