21 Ocak 2017 Cumartesi

OROSPU ERKEKLER NASIL OLUR?

Mağara Döneminden Kalan Orospu Erkekler
Uçan süpürge bilim akademisinin, son yıllarda yaptığı araştırma; orospu olmak konusunda, günümüz bazı erkeklerinin ne denli istekli olduklarını; çarpıcı bir biçimde gözler önüne sermek için, açık ve net tanımlayıcı maddeler sunuyor. Merak edenler için, hep birlikte inceleyelim bu maddeleri:


1- “Orospu Erkek” kategorisine giren erkeklerdeki ortak tanımlar: “narsizm” ve asla hata kabul etmeme ile kendini belli eden “yüksek ego” olarak kendini göstermektedir.




2- Orospu Erkekler, grup seks yaparlar; yüzlerce ve hatta belki binlerce kadınla birlikte olurlar; çarpık ve heteroseksüel olmayan ilişkilere de girerler; ama bütün bunları yapan, kendileri değilmişçesine “namus kavramı”ndan dem vururlar,


çoğu sözleri, cinsiyetçi ve erkek egemen zihniyetle yoğrulmuş; kadınları metalaştıran, kadın bedeninin bir malmışçasına tanımlandığı aşağılayıcı ve küfür içeren sözlerdir.


3- Kendileri bakir değildir; zihinleri bakir değildir; kalplerinin kan pompalamaktan başka bir işlevi yoktur; her türlü yalama olmuşlardır; ama evlenmek için “bakire kız” isterler.

Onlar için kadının bekareti çok önemlidir; çünkü, kendi kaybettikleri bakiriyetlerine ve namuslarına ilişkin değerleri; kadının bekaretiyle, yeniden kazanmak isterler. Kendileri bakirlikten ne kadar uzaksa; ruhları ve kalpleri, ne denli ahlaktan uzaksa, karşı cinste aradıkları ahlak oranı da o derece yüksek olur; çünkü güvensizdirler: KENDİLERİNE GÜVENLERİ YOKTUR, bu nedenle başkalarına da güvenemezler. Özgüvenlerinin düşüklüğü, niteliksiz ve üretken olmayan; yaratıcılıktan yoksun, düşük zekalarının bir sonucudur.


4- Aldatmayı, sadakatsizliği, kendilerine doğuştan verilmiş bir hak olarak görürler.


Kendi aralarında, bu çirkin yaşam şeklini, iyi bir şeymişçesine tekrar edip, dillendirerek; bir nevi bir avunma sağlamayı umut ederler. Bakirliklerine duydukları özlemle, bekareti; dolayısıyla bakirliklerini kazanma arzusuyla evlendikleri sözde bakire kızların bekaretini aldıktan sonra; artık ortada bir bekaret söz konusu olmadığı için, yeni arayışlara yönelir ve aldatma eylemine devam ederler. Sürekli doyumsuzluk içinde oldukları yaşam döngüsü, onların geriye doğru süren evrimlerinin bir yansımasıdır. Asla mutlu olmazlar. Mutluluk arayışlarını pipilerine indirgedikleri için, pipileri işlevini sürdürdüğü sürece, kendilerini “var hissetme” isteğini; girip çıktıkları deliklerde ararlar. Pipileri işlevini kaybettiğinde, onlar için hayatın bir amacı da kalmaz. Bunun sonucu saldırganlaşır ve tipik sosyopati eğilimleri gösterirler. Saldırganlıklarının nedeninin, işlevini yitirmiş pipilerinden kaynaklanan bilinçdışı korkuları olduğunu bir türlü kabul etmek istemezler. Nasıl ki; sosyolojide bahsedilen hasta toplumlarda, hastalıklı davranışların “normal” olarak kabul edilmesinin nedeni; toplumu oluşturan bireylerin “çoğunluğun” hasta davranış modellerine sahip olması ise; orospu erkeklerin cinsiyetçilikle kendini belli eden hastalıklı davranışlarının nedeni de, içine doğdukları erkek egemen ve eğitim yoksunu; değişime ve gelişmeye kapalı ve yaratıcılıktan uzak, düşük zekalı bireylerin çoğunlukta olduğu aile kalıplarıyla kendini gösteren toplumlardır.


5- Orospu erkekler, insan psikolojisinde var olan “bireyin, geneli kendisi gibi algılaması” sorunsalının bir sonucu olarak; kadınların çoğunu “orospu” olarak nitelendirip; kendi orospuluklarını, karşı cinse etiketleme yoluyla yansıtma eğilimi gösterirler.


Bu, onların dünyayı nasıl algıladıklarının ifade edildiği garip bir eylem biçimidir. Salt kendilerine bahşedilmiş haklar olarak gördükleri özgür eylem kalıplarının, kendi davranış biçimlerine benzeyen karşı cinsteki modellerini gördüklerinde, karşı cinse yapıştırma eğilimini gösterdikleri küfür içeren etiketler; aslında, orospu erkeklerin, kendilerine duydukları nefretin ve değersizlik hissinin bir dışavurumudur.


6- Jigolo olduğunu kabul ederek para kazanan erkeklerin mesleklerini tanımladıkları Jigololuk kavramının, “orospu erkek” tanımıyla, uzaktan yakından ilgisi yoktur; çünkü, jigololar en azından, bunu dürüstçe itiraf ederler ve her şey baştan bellidir; oysa, orospu erkekler, karşı cinsin maddi durumunun ne olduğuna bakmaksızın; yalanlarını, manipülatif söz ve eylemlerini; sömürülecek bir av olarak gördükleri kadın bedeni üzerinde, bir parazit gibi yaşamak için kullanırlar.

Bunun için, sevgi ve sevgili maskesi takarlar; çok sevdiklerini söylerler ve tereddüt etmeden bu eylemlerinde her türlü romantik sayılabilecek unsuru kullanırlar. Kadını, kadın bedenini sadece maddi anlamda sömürmekle de kalmaz; kadının ruhsal enerjisini de iğrençlikleri gün ışığına çıktıkça tükettiklerinden; bir çeşit enerji vampirliği görevi de üstlenmiş olurlar.


Kısacası, orospu erkekler; kadınların özgürlüklerini, başarılarını kıskanan; kadınlardan nefret eden; kadınlara “orospu” diyen; kadını her anlamda sömürmeye çalışan ve özgüveni sıfır; zekası kıt; yaratıcı vasıflardan yoksun; zavallı ve gelişmemiş bir türdür.

Onlardan pipilerini kullanamayanları, saldırgan; pipilerini olur olmaz her deliğe sokmaya çalışanları ise tatminsizdir ve o tür, her daim mutsuzdur. Bütün kadınların, bu kompleksli türden uzak durmaları ve korunmaları dileklerimle…..

Bart Freundlich Ve Julianne Moor'un Aşkı: "AŞKIN YAŞI YOK"


Aşkın Yaşı Yok (The Rebound) Catherine Zeta - Jones, Justin Bartha

Aşkın Yaşı Yok adlı filmi izleyenler bilir... Kırklarında bir kadın, yirmili yaşların ortasında bir erkek ve aralarındaki onbeş yaş farka rağmen birbirlerine büyülü bir şekilde bağlanmalarını sağlayan çok güçlü bir aşk… 

Filmin her karesinden dolup taşan sevgiyi içiniz ısınarak izlerken; belki filmi yöneten, senaryosunu/öyküsünü yazan kişiyi de merak edenleriniz olmuştur. Bart Freundlich... Film hakkındaki bilgilere bakarken, dikkatimi çeken ilk şey; filmi yöneten Bart Freundlich'in, aynı zamanda filmin senaryosunu da yazmış olmasıydı.


Aşkın Yaşı Yok (The Rebound) Catherine Zeta - Jones, Justin Bartha

Bazılarınız muhakkak bilirler, yönetmenlik; film çekim işleri falan bir hayli stresli ve yorucu işlerdir. Bu tarz meslekleri yapanların, bu işlere ciddi anlamda gönül vermiş olmaları gerekiyor; ama harekete geçmelerini sağlayan en önemli ateşleyici güç İLHAM... Öyleyse Bart Freundlich'te böyle bir filmi çekme isteği uyandıracak kadar; hele de ona böyle bir senaryo yazdıracak kadar büyük bir ilham hissettirecek ne olmuş olabilir? İster istemez düşündüm ve şöyle küçük çaplı bir araştırma yaptım yönetmenin hayatı hakkında... ve tam da tahmin ettiğim sonucu internet sayfalarından okumak beni şaşırtmadı. Bart Freundlich'in ilham aldığı kişi bir kadındı. Onun yaşamında olan bir kadın... Onun yaşamının çok; belki de en önemli alanını teşkil eden bir kadın.
2003'ün Ağustos ayında evlendiği ve iki çocuğunun annesi Julie Anne Smith…

Bart Freundlich And Julianne Moore (Julie Anne Smith)

Buraya dek her şey sıradan gözüküyor değil mi?
İşte kıvılcımın yandığı nokta da, tam bu kadının biyografisini okurken ortaya çıkıyor.
Son derece çekici, güzel ve mükemmel yüz hatlarının sahibi bu çok yetenekli kadın, Bart Freundlich'ten tam on yaş büyük!

Çift hakkındaki araştırmalarıma devam ediyorum ve gerek basına yansıyan fotoğraflarından; gerekse okuduğum haberlerden, bu ikilinin birbirlerine oldukça aşık; çocukları ile birlikte çok mutlu olduklarını görüyorum.


Bart Freundlich, Julianne Moore (Julie Anne Smith) And Their Son

Julianne Moore'un (Julie Anne Smith) mutluluğunu ve Bart Freundlich'in Julianne Moore'a duyduğu büyük aşkı, birlikte oldukları her pozda; gülümseyen yüzlerinde, aradan geçen onca yıla rağmen hâlâ görmek mümkün... Bart Freundlich'in bu harika romantik komediyi çekmesinin ardındaki saklı kalmış biricik ilhamın Julianne Moor olduğunu öğrenirken; filmin adındaki gibi, aşkın hiç de yaşının olmadığını da anlamış oluyoruz…


Bart Freundlich And Julianne Moore (Julie Anne Smith)

11 Ocak 2017 Çarşamba

DÖNGÜLERİ KIRMANIN YOLU VE KADERİ KANDIRMAK


Su Damlası, Hareler, Döngü

"Merhaba millet!
Naber, nassınız, eyi misiniz? Gene cikcik gibisiniz!.. =)"
Şeklinde bir giriş yaptıktan hemen sonra, konumuza dönelim.
Aslında ciddi bir yazı bu, o nedenle hemen dönüyorum kitap dili Türkçe'sine.
Daha önce, 10 yılda bir tekrar eden kişisel kader döngülerinden ve ülkeleri etkileyen 100 yıllık kader döngülerinden bahsetmiştim biraz "Lanetli Döngü" adlı yazımda. Bu gün ise, sizlere döngülerin negatif bir hal almadan nasıl kırılabileceğine ilişkin keşfimden bahsetmek istiyorum.

NEGATİF DÖNGÜLER KIRILABİLİR Mİ?

Evet, ilk 10 yıllık ve ilk 20 yıllık kaderinizde; tekrar etmesini istemediğiniz; ama 10 yılda bir tekrar etmesi %99 ihtimalle olası olan döngüler kırılabilir.

DÖNGÜLER NASIL KIRILIR?

Bunu yapabilmek için, tek ihtiyacınız olan; bir film senaryosu! Evet, yanlış duymadınız. Örneğin, siz 15 yaşınızdayken; başınızdan çok da hoş olmayan şeyler geçti ve sizin için kötüydü 15 yaşındaki kader çizginiz yüzünden başınıza gelen talihsiz olayları; ya da negatif enerji toplanmasını yaşadığınız dönem.
Tekrar Eden Döngü Kuralı'na göre; 25 yaşınızda, yeniden 15 yaşınızdakine benzer bir enerji alanı oluşacak ve 15 yaşınızdakine benzer olaylar yaşayacaksınız.
Ama siz bundan kaçmak, o enerji alanından mümkün olan en az hasarla ve hatta hasarsız bir şekilde kurtulmak istiyorsunuz. Bunun için, o dönemde yaşadığınız her negatif olay için, bir kısa film senaryosu yazarak/ya da yazdırarak; o dönemin etkilerinden, rol alacağınız filmle kurtulabilirsiniz!
Yanlış okumadınız, evet, her negatif olay için bir kısa film; ya da o yılki tüm negatif olayları içine alan daha uzun metrajlı bir film senaryosu yazdırıp; filmde sanki o olayları tekrar yaşıyormuşsunuz gibi, rol yapacaksınız! Buna bir çeşit "kader aldatmacası"; "kaderi kandırmak"; ya da "kaderde hile yapmak" da denebilir. Böylece, benzer enerjiler bir araya geldiğinde, siz o olayları gerçekten yaşamadan; ama yaşa"mış" gibi yaparak, enerjileri bir sonraki 10 yıla kadar iyi bir şekilde uğurlayabilirsiniz. =)

Geçmişe yönelik anı hafızası çok kuvvetli biri olarak; istisnasız her 10 yılda bir tekrar eden döngülerimin, sadece bana has olmadığını fark etmem uzun sürmedi. Üniversiteden bir arkadaşıma, bu döngü kuralımdan bahsettim ve "Senin için, ilişki anlamında en iyi dönemin hangi yıla aitti?" diye sordum ona. Bana olaylarıyla birlikte, sorduğum tarihten 9 yıl kadar önce bir tarih söyledi. Ben de, "Tamam o zaman; öyleyse, gelecek sene benzer enerjiler yine bir araya gelecek ve senin altın yılın olacak." dedim. Arkadaşım kiloluydu ve aldığı kilolardan kurtulmaya çalışıyordu; üstüne bir de yüzünde yanlış kullandığı bir bitki maskesi yüzünden izler oluşmuştu. O sırada, "Nasıl olacak, o zamanlar zayıf ve daha güzeldim." şeklinde düşünmüştü, ben de "Bekleyip görelim." dedim. O bir yıl içinde, arkadaşımın hayatına sanki onu bir sonraki yıla hazırlamak ister gibi, birçok olumlu şey girdi. Bunlardan biri, yüzdeki izleri yok eden yeni bir krem ve diğeri de, sağlıklı kilo vermeyi sağlayan bir içecekti. Gelecek yıl nasıl oldu, tahmin edebilirsiniz. Arkadaşım fazla kilolarından kurtulmuş, cildi güzellenmiş ve tıpkı 10 yıl önceki kadar popüler olmuştu ilişki anlamında. O yılın ortalarına doğru, arkadaşımdan heyecan dolu bir telefon aldım. "Elif, anlatacağım çok önemli şeyler var; buluşmamız lazım!" diyordu. Buluştuk, sonra bana gelişmeleri anlattı. 10 yıl önce hoşlandığı kişi, bir şekilde ona ulaşmayı başarmış; onunla yeniden görüşmek istiyordu. 10 yıl önceki gibi, evlenme teklifleri almaya başlamış; tıpkı 10 yıl öncekine benzer bir biçimde, paylaşılamayan kız olmuştu yeniden.
Hikayenin onunla ilgili mevzusunu, burada bırakıyorum.

NEDEN 10 YILDA BİR TEKRAR EDİYOR KADER DÖNGÜLERİ?

Bu konuyu, uzun uzun düşündüm. Aslında bunun hem fiziksel; hem de felsefi boyutta iki nedeni olabilir sonucuna ulaştım.

Fiziksel Neden:

Su Damlası, Hareler, Döngü

Fiziksel neden, suyun yüzeyine damlayan o ilk damlanın; ya da suyun yüzeyine atılan o ilk taşın (O ilk damla; ya da taş her birimizi simgeliyor.); suyun yüzeyinde oluşturduğu harelerin belli aralıklarla genişleyerek ve gitgide silikleşerek tekrar ediyor olması… Bunu kaderlerimize vurduğumuzda, hareler arası mesafe; zamansal anlamda 10 yıla; ülkeler söz konusu olduğunda da 100 yıla tekabül ediyor. Bu arada, hayatlarınıza alacağınız insanlara çok ama çok özen göstermelisiniz; çünkü, eğer güzel bir döngüye sahipseniz ve bunu korumak istiyorsanız bunu yapmak zorundasınız; çünkü, güzel döngüler de, suyun yüzeyine sonradan düşen diğer damla; ya da taşlar nedeniyle bozulabilir; bunu her hangi bir göl kenarında; ya da havuz başında deneyerek kendi gözlerinizle görebilirsiniz.
Yağmur Damlaları, Sudaki Hareler, Döngü

Suya bir taş atın ve oluşan harelere bakın; sonra genişleyerek yayılan hareler devam ederken; suya başka bir taş daha atın ve önceki harelerin şeklinin değiştiğini; hatta bozulduğunu göreceksiniz.
Yağmur Damlaları, Sudaki Hareler, Döngü

Bu nedenle, yer yeni doğum; su yüzeyine düşen yeni taş ya da damlalar anlamına da geliyor aslında ve bu, döngünüzü olumlu; ya da olumsuz etkileyebilir. Tabii, az önce de belirttiğim gibi, sadece doğumlar değil; daha önce kurmadığınız tipte ilişkiler ve karşılaşmadığınız türde farklı insanlar da bu hare değişimindeki risk faktörleri.

Yağmur Damlaları, Sudaki Hareler, Döngü

Felsefik Neden:

Şimdi, gelelim işin felsefik boyutuna. Muhteşem güzellikte bir gezegende yaşıyoruz ve eğer olumlu bir bakış açısına sahipseniz ve adaletli bir yaşam sürüyorsanız; iyiyi görmekteki ısrarcılığınız ve yaşama kattığınız iyi etkiler ölçüsünde, Bumerang Yasası adını verdiğim etkilerin geri dönüşü kuralınca; bu gezegen sizin için Dünya'daki bir cennetten farksız bir boyut alacaktır.
Ama döngülerin neden 10 yılda bir tekrar ettiği meselesini açıklayacaktım değil mi? Hemen gireyim konuya. Bu konuda, hayatlarımızın sınavlarla dolu olduğunu söylemem gerek. Hangi dine; ya da inanca mensup olursanız olun; hayatlarımızın sınavlarla dolu olduğu bir gerçek. Belki de, bu sınavlar 10 yıl aralıklarla tekrar ediyordur ve bu nedenle, yaşamımızdaki olumlu ya da olumsuz dalgalanmalar; 10 yılda bir tepkilerimizi ölçmek ve olumlu anlamda gelişip; gelişmediğimizi görmek için tekrar karşımıza benzer şekillerde çıkıyordur. Ve biz, önceki 10 yılda, benzer olaylarda verdiğimiz tepkilerin hangilerinin yanlış olduğunu hatırlıyorsak; bir sonraki 10 yılda, bu kez benzer olaylara farklı tepkiler vermek suretiyle; bu kez benzer sorulardan oluşan o sınavdan daha yüksek bir kişisel gelişim notu alabilir ve ödül olarak, gelecek 10 yıla kadar olan hayatımıza daha fazla olumlu enerji ve olayı ve hatta şansı çekebiliriz. Dolayısıyla, döngüdeki her 10 yıl; aslında 10 yılda bir tekrar eden kişisel gelişim sınavlarını temsil ediyor. Umarım yeterince açıklamaya çalışabilmişimdir döngü konusunu.

Yağmur Damlaları, Sudaki Hareler, Döngü
Kaderlerimizi iyi"len"dirmek için bizlere bir şans verilmiş olduğu muhakkak…

Not: Kelimelerin de etki gücüne inanan biriyim ve o nedenle, özellikle, iyi"leş"tirmek yerine; iyi"len"dirmek ekini kullanmayı tercih ettim; çünkü, yapılan bir araştırmaya göre, DNA'larımız konuşulan her kelimeden etkileniyorlar ve negatif bir anlam taşıyan "leş" kelimesi, eş sesli olduğu yapım eki olarak iyi bir kelimenin içerisinde kullanılırsa; iyi kelimenin olumlu enerjisi, negatif yönde etkilenebilir. Bu nedenle, "leş" yapım ekini kelime dağarcığımdan çıkarıp; yerine, alternatif ve en azından negatif anlamlardan uzak bir ek olan "len" yapım ekini getirdim.

Bu arada, hani bazı yerlerde, bazı çok bilmiş seminerciler, doğruların içine yanlışlar karıştırarak sizi negatif yönde manipüle etmeye çalışıyorlar"dı" ya (geçmiş zaman eki, negatif olayın geçmişte kalmaya devam etmesini sağlayarak, olumsuz etkisini azaltır.); hani bu manipülasyon için, gerçek bir araştırmayı, farklı bir biçimde sunmak yoluyla, inanma gücünüzü kullanarak; korkularınızın gerçek olacağına sizi ikna etmeye çalışıyorlardı. (Beyin hakkında yapılan araştırmalara göre, beyin inandığını ve odaklandığını gerçeklendirmek için elinden geleni yapan bir organ.) Sizlere, korkularınızın gerçek olacağını; korktuklarınızın başınıza geleceğini söylüyorlardı başka bir gerçeği gizleyerek! İşin aslı öyle değil efendim… Açıklayayım: Evet, beyin inandığını ve odaklandığını gerçeklendirir. Ama bu korkularınızın gerçeğe döneceği anlamına gelen bir şey değil. Korkularınız, korktuğunuz şeyler olabilir; ama buradaki asıl kritik ve önemli bilgi, şu: Beyin olumsuzluk eki olan "-me, -ma"yı anlamıyor; bunun yerine, kelimeye odaklanıyor. Örneğin, size "Domuzları düşün-me-yin." dersem; ne düşünürsünüz? Domuzları tabii ki! İşte, korkularınızın gerçeklenme ihtimalinden kurtulmak için yapacağınız şey; tersine, olumlu olan kelimeye ve şeye odaklanmak; yani odak yönünüzü değiştirmek. Hastalan"ma"mak yerine SAĞLIĞA; düş"me"mek yerine DENGE SAĞLAMAYA; üzül"me"mek yerine MUTLU OLMAYA odaklanırsanız; beyninizin hayallerinizi ve isteklerinizi gerçeklendirmesi için de, doğru çizginin tarafında yer almış olursunuz. NLP(Sinir Dili Programlaması) başlığında; bu konu uzun uzadıya incelenmiş ve pek çok kitapta açıklanmıştır. Benim bu konuda, sizlere önereceğim ve mutlaka okunması gerek türünden dediğim kitap ise Anthony Robbins'in kaleme aldığı "SINIRSIZ GÜÇ" adlı kitap.

Anthony Robbins Sınırsız Güç

Bu yayınımın da sonuna gelmeden önce, eklemek isterim ki; yeni doğan bir bebeğin vücudunun %90'ı; çocukların vücudunun %70'i; yetişkinlerin bedenlerinin %60'ı ve yaşlıların bedenlerinin %50'si sudan oluşmaktadır. Üstelik, yapılan araştırmalar, suyun da bir hafızası olduğunu kanıtlıyor. Buna göre, su; kelimelerden; düşüncelerden; içine bırakılan nesnelerden (örneğin bir çiçek) etkilenerek; moleküllerinin görüntüsünü, bütün bu şeylere göre değiştiriyor.

Kelimelerin Su Moleküllerine Etkisi


Vücutlarımızın su oranlarını göz önünde bulunduracak olursak, olumlu düşünce tarzının; iyi şeylere odaklanmanın ve negatif şeylerden uzak durmanın; fiziksel görünümümüzü ve sağlığımızı ne denli olumlu ve iyi yönde etkileyebileceğini tahmin edebilirsiniz…

Kelimelerin Su Moleküllerine Etkisi

Daha güzel; ya da daha sağlıklı olmak istiyorsak, kendimize iyi şeyler söylemeli ve daha çok sevmeliyiz kendimizi…

Kelimelerin Su Moleküllerine Etkisi


Ne de olsa, biz de o su damlalarından ibaret değil miyiz?

Su Damlası
Hepinize mutlu günler efendim…

9 Ocak 2017 Pazartesi

Şşşttt... Yahudi, Hristiyan Ve Sâbiî Kardeşlerim; ALLAH Sizi De Seviyor!

Judaism; Christianity; Islam..... We believe in same ALLAH.....
We believe in SAME GOD...


Bakın, kanıtım: Maide Suresi 69. Ayetinde!

ALLAH'ın varlığına ve ahir güne iman eden; nefsinin kötülüklerinden sakınıp; iyi işler yapan; kalbi temiz herkesi müjdeliyor ALLAH, ister Yahudi; ister Hristiyan; isterse Sâbiî olsun, yeter ki; merhametli, iyi ve inançlı bir kimse olsun!..

İşte Maide Suresi'nin 69. Ayeti:

"Muhakkak ki, âmenû olanlar (Allah’a ulaşmayı dileyenler), ve Yahudiler, Sâbiiler ve Nasrânilerden (Hristiyanlardan) kim Allah’a ve âhir güne îmân eder ve nefsini ıslâh edici ameller (nefs tezkiyesi ) yaparsa onlara artık korku yoktur ve onlar mahzun da olmazlar."

SÂBİÎ: Bir dini olmadığı halde, ALLAH'ın varlığına ve birliğine inananlara; sâbiî denmektedir. Bu kelimenin, aşağı yukarı benzer anlamlara gelen başka tanımları da mevcuttur; isteyenler arama motorlarından araştırabilirler.

İslam'ın tıpkı diğer İlâhî dinler gibi, barış; adalet ve iyilik için geldiğini hatırlatarak, iyiliklerde yarıştığınız mutlu ömürler dilerim...

Hatırlamanız gereken şu: AYNI Tanrı'ya inanıyoruz ve engellememiz gereken düşmanlarımız AYNI şeytanlar!

Siz anladınız beni zeki kardeşlerim... sevgiyle kalın...

7 Ocak 2017 Cumartesi

Telegramcıları Doğramak İstiyorum



Telegramcıları doğramak istiyorum… 
İnsanlar, zihin kontrolü deneylerinden haberdar olmasınlar diye, bilgi çöplüğü yaratmak için; uygulamasını bile çıkarmışlar asıl anlamından çok uzak olan telegramın…..
Doğramak istiyorum o sosyopat zihin kontrolcüyü…
Hiç kan akmasa ama... kanı donduran bir kılıç... keskin... çok keskin ve hızlı bir kılıç... o kadar hızlı ki... dilim dilim parçalara ayırıyor o sosyopat telegramcıyı... O kadar akıllı ki; evin içinde gizlice dolaşan kötü niyetli invisible ajanlarını da tespit edip, doğruyor…
Hiç kan akmıyor ama…
Dilimlenmiş sosyopat telegramcıları Mühürlü Madde'yle yok ediyor…
Tamamen siliyor Evren'den... Çünkü iyilerin hak ettikleri iyilikte yaşamaları için bu gerekli... Doğramak istiyorum o sosyopat telegramcıyı…
O kulak burun boğaz doktoru da, o çetenin bir üyesi... Hani, şu önce annesini ameliyat ettiği; sonra oğlunu ameliyat ettiği ve öz annesinin, kendi evladını boğmasına neden olan o sosyopat kulak burun boğaz doktoru... işte, o, o zihin kontrolü çetesinin bir üyesi…
İtiraf etmiyor tabii ki; ama, kameralara olayla ilgili açıklama yaparken; yüzünde aynı ruhsuz ifade, o sosyopatlara has kötü olaylara seviniyormuş duygusunun yerleştiği iğrenç bakışlar…
İkisi de kendi hastası... onun gözetimindeki hastanede yatılı olarak kalmadan önce, kadın gayet iyi ve ilgili çocuğuna karşı... sevgi dolu... ama onun hastası olduktan sonra, basit bir kulak burun boğaz operasyonunun ardından; kadın birden değişiyor ameliyattan çıkalı bir gün olmuş evladına karşı... Hastanenin tuvaletine götürüp, çiş yaptırma bahanesiyle, gecenin bir yarısı, kendi öz oğlunu boğmuş..... İnsanları suratlarından ve gözlerine dolan ifadelerinden tanırım ben..... o piç KBB'ci de diğer saman altından su yürütmeye çalışan sosyopatlar gibi suçlu…..
Sadece bu mu, zihin kontrolcülerin insanlara yaptırdığı akla hayale gelmeyecek türde garip olaylar? Size de garip gelmiyor mu; insanların "DURUP DURURKEN" çıldırıp, eşlerine; sevgililerine; kardeşlerine; evlatlarına ve hatta anne ve babalarına yaptıkları o korkunç şeyler?
Bu nedenle haklıyım o sosyopat telegramcıyı doğramak istemekte... çünkü yıllardır araştırıyorum zihin kontrolü deneylerini, resmiyete dökülmüş dosyaları ve o ruhsuz sosyopatlar etkisizleştirilmedikçe; ne sana, ne bana, hiç kimseye huzur yok..... çünkü, en yakınlarımızı bile bizlere karşı kullanabilirler ve onlar yüzünden o çok yücelttiğiniz ve "korunması gerek" dediğiniz aile kurumundan bahsetmek mümkün olmayabilir gelecekte... çünkü zaten amaçları bu: insanları sapıttırmak; güvensizlik tohumları ekerek, ilişkilerin önünü tıkamak; ensest denen sapıklık türünü ve diğer sapkınlıkları körükleyerek; önce aile kurumunu, ardından toplumları çözmek; daha kolay yönetilebilir köleler yapmak ve nüfusu azaltmak..... Bu yüzden nefret ediyorum onlardan... mert olmadıkları için! Mertçe davranmadıkları için! Ve hiç edilen onlarca günahsız insan için! Doğramak istiyorum onları…..

Sosyopat Zihin Kontrolcülerin Sonu

“Türkiye’nin İnsanlık Yüzü”


Ben Türkiye’nin insanlık yüzüyüm…
Zamanın öncesinde ve sonrasında,
Hep var olan; var kalacak olan…
Dün’de, Bugün’de ve Gelecek’te…
Şimdi’de…
Konuşur dünya benimle…
Konuşur su,
Konuşur rüzgar,
Dile gelir ormanlar;
Aydınlık bir sabahın gök yüzünde,
Şarkılar söyler kuşlar
Ve cıvıldar yaşamın daimi mucizeleri…
Geceleri yıldızlar selam çakar lacivert enginliklerden
Ve ay umudu fısıldar uykudaki renklere,
Mutluluğa dair rüyalar görür insanlar;
Ve gerçektir mutluluk, uyanan yüzlerde…

Ben Türkiye’nin insanlık yüzüyüm…
Konuşur doğa benimle sevginin diliyle,
Ben tebessüm ederim doğaya,
Bütün masumiyetimle…

Güneş ışıklarını getirirken ülkeme,
“Korkma” der; “İyilik hep kazanır…”
Deniz dalgalarıyla onaylar Güneş’i,
Bulutlar yağmur damlalarıyla devam eder:
“Biz” der, “Sanıyor musun ki; hiç yalnız bıraktık seni?”
“Üşüdüğünü sandığın anlarda da yanındaydık;
İnançlarını yitirdiğini sandığın anlarda da…
Hep yanında olduk ve hep destekledik seni…
Haydi kalk ayağa,
Hayat sana yakışıyor Türkiye…”

Ve dostum gökkuşağı gülümser:
“Haydi kalk ayağa,
Hayat sana yakışıyor Türkiye…”

Rüzgar saçlarımı okşar:
“Haydi, kalk ayağa,
Hayat, sana yakışıyor Türkiye!”

Güneş ısıtır yüreğimi:
“Haydi kalk ayağa,
Hayat sana yakışıyor Türkiye!”

Bir şarkı gibi söylerler bunu dostlarım,
Dağlar, ormanlar, toprak,
Ağaçlar, kuşlar, yıldızlar,
Su, mevsimler ve gezegenler…
Yaşamı destekleyen bütün enerjiler
Ve Evren…
Hepsi tekrar eder hep bir ağızdan:
“Haydi, kalk ayağa,
Hayat sana yakışıyor Türkiye!”
“Yaşamı her hücrende hisset…
Hayat sana yakışıyor Türkiye…”
“Haydi kalk ayağa,
Hayat sana yakışıyor Türkiye…”

Bir annenin yavrusuna söylediği ninni kadar masum,
O ninni kadar içten…
Kalkarken ayağa,
Biliyorum: “Hayat bana yakıştı,
Hayat bana yakışıyor,
Hayat bana yakışır…"
Çünkü ben Türkiye’nin içtenlik;
Türkiye’nin sevgi,
Türkiye’nin merhamet,
Ben Türkiye’nin İnsanlık Yüzüyüm…




Nagehan Elif Yeğin

Geleceği Düzeltme Zamanı




Savaş kokan bu yalnızlıktan sen sorumlusun.

Yanlışa göz yumduğun;

Pisliğe boyun eğdiğin için oldu tüm bunlar!

Şimdi geçmişi temizleme; geleceği düzeltme zamanı.

Hadi, durdur karanlığı; gebert ihaneti!

Adalet istiyorsan eğer herkes için adalet!

En küçüğünden, en büyüğüne;

Ayırt etmez ne makam; ne şahsiyet!

Gözünü sakınmayacaksın dürüstlükten;

Taviz vermeyeceksin edepten, şereften!

Şimdi geçmişi temizleme; geleceği düzeltme zamanı;

Hadi durdur kahrolası karanlığı;

Yok et silahları; bitir savaşları!

Silah tüccarları istemez çırılçıplak gerçekleri

Barışın kokusu hayat; saçları yaprak yeşili;

Gözleri alabildiğine sevgi; alabildiğine gök;

Alabildiğine bahar canlılığında toprak rengi...

Şimdi geçmişi temizleme; geleceği düzeltme zamanı;

Al eline inancın bütün kuvvetini,

Sevgi koruyacaktır tüm benliğini!

Şimdi geçmişi temizleme,

Geleceği düzeltme zamanı;

Şimdi, bu günü yeniden inşa etme zamanı!

Hadi, durdur telegramcıyı,

Sustur yalanları!

Durdur kuklacıyı; bitsin oyunları!

5 Ocak 2017 Perşembe

ABD'nin Vatandaşlarına Yaptığı Terör Uyarısından Daha Çok Bilgi İçeren Uyarıcı Analiz: Riskli Günler

7 RAKAMI KİMLER İÇİN VE NEDEN ÖNEMLİ??!!!
Paralel evrenlere inanır mısınız bilmem; ama bu güne dek yaptığım araştırmalar sonucu edinmiş olduğum bulgu, bu konuya ciddi ciddi inanan ve bunu kendisine takıntı yapmış olan "deliler"in mevcut olduğu bilgisi. Bu bağlamda, 8 rakamı PARALEL EVRENLERİ simgeliyor. Ama siz bunları boş verin ve yukarıdaki görsele tıklayarak yaptığım analiz raporunu inceleyin. Bakın ve düşünün: Neden en çok patlama 7 gününde yaşanmiş? 

7 rakamı kimler için önemli?


Ve zaten göreceksiniz; 7 gününü takip eden diğer günleri… Bir çeşit gizli ve karanlık bir ayin mi düzenlenmeye çalışıldı acaba ülkemiz insanları üzerinde? Yukarıdaki analiz görseline eklemeyi unutmuştum; ama aklıma gelmişken yazayım, 15 ve 16 Temmuz 2016 tarihlerinde yaşanan olayları da, saldırı grafiğimize eklersek; toplamlarına göre, *6 tane 4 gününde ve *2 tane de 5 gününde patlama/saldırı yaşanmış sayılıyor. Bu da grafiğimizdeki en çok patlama/saldırı olan birinci tarihe (*6 tane 7 gününde) yenisini ekliyor ve 4 gününün de en az 7 günü kadar risk bakımından yüksek olduğunu düşündürüyor. Bu yeni sonuca göre, 5 günleri, 6 ve 9 günleriyle aynı oranda riskli ve en az riski, yine analiz sonucuna göre 1 oranıyla 2 ve 3 günleri taşıyor.

Yukarıda da belirttim; yine tekrar edeceğim: Ülkeler bazında 100 yılda bir tekrar eden döngüler, şu an yeni bir istiklal mücadelesi veren Türkiye'nin; bu karışık günlerden alnının akıyla çıkacağını göstermektedir.
Bazılarının hoşlarına gitmeyebilir ama:
TÜRKİYE İLELEBET PAYİDAR KALACAKTIR…..

Potansiyel Suçun Ve Suçluların Önceden Tespiti; Terör Olaylarının Önlenmesi; Üst Düzey Güvenlik İçin Bireyler, Ülke Ve Hatta Dünya Bazında Alınması Gereken Tedbirler!!!!!



İKİ LOBUN KULLANILMASI, BİLİNÇDIŞI MESAJLAR, 18 YAŞ KRİTİĞİ, FARADAY KAFESİ GEREKLİLİĞİ, 25. KARE, UÇAK MODU...

Kendi beynini kullanamayan ve bilinçdışı mesajlardan koruyamayan bir insan; başkalarının yönlendirmesine açık duruma gelir. Bu gün, içinde bulunduğumuz toplumdaki neredeyse bütün suç olaylarının temelinde/arkasında, manipüle edilmiş; kötü niyetli ellerce yıkanmış beyinler yatmaktadır. Bundandır ki; ülke çapında ve hatta dünya çapında güvenlik için; önce, insanların beyinlerini manipülatif yönlendirmelerden koruyabilir seviyeye gelmesi şart. Bu manipülatif yönlendirmeler, sinsice arkadaşınız kılığında size; dolayısıyla beyninize ulaşmaya çalışabileceği gibi; medya ve internet aracılığıyla size gösterilen metinlerden tutun da; önemsemediğiniz görsellere ve 25. kare bilinçdışı mesajlarına kadar ve hatta istihbarat örgütlerince kullanılan telegram/elektromanyetik frekans yayan cihazlara kadar farklı karakterlere bürünmüş bir şekilde karşınıza çıkabilir. Kişisel güvenlik önlemi sağlamak için; öncelikli olarak ne okuduğumuza; ne izlediğimize ve kullandığımız cihazlara dikkat etmeliyiz. Cep telefonlarımızı kullanmadığımız zamanlarda, uçak moduna almalı; 18 yaşından küçük çocuklarımızı mümkün olduğunca internet ve tv.den uzak tutmalıyız. Çünkü, yapılan araştırmalara göre bilinçdışı 18 yaşına kadar yönlendirmelere karşı kendini koruyabilecek bir savunma mekanizmasını tam anlamıyla geliştiremiyormuş. Her iki lobumuzu geliştirmeyi; aynı anda kullanabilmeyi öğrenmek zorundayız. Bu sizi, tek yönlü bakış açısından kurtaracak ve daha mantıklı ve etkili bir bilinç yapısına kavuşturacak. Genelde sağ elinizi kullanıyorsanız; sol elinizle dişlerinizi fırçalamaya başlayın; sol elinizle yazmaya çalışın; zamanla rahatça öteki elinizi de kolayca kullanabildiğinizi göreceksiniz. Sonra, aynı anda yazmayı; aynı anda iki elinizle farklı şeyler yapmayı deneyin. Aklınızdan yoğun negatif düşünceler mi geçiyor? Duygu durumunuz durup dururken inişler - çıkışlar mı yaşıyor? Odanıza, en azından evinizin içine girebileceğiniz kadar küçük bir kısmına bir elektrik mühendisinden yardım alarak; ya da kendi araştırmalarınızla elde edebileceğiniz bilgilerle bir faraday kafesi kurun; içine girdiğinizde; duygusal iniş çıkışlarınızın etkisinin geçtiğini hissedecek; rahatladığınızı göreceksiniz. Önceki paylaşımlarımda uydular aracılığıyla uzaktan gönderilen radyo frekans sinyalleri kullanılarak; insanların bir teröriste çevrilebileceğini; kendilerinden beklenilmeyecek eylemlere imza atabileceklerini belirtmiştim. Faraday kafesi, sizi en azından içine girdiğiniz sürece bu sinyallerden koruyacak ve hissettiklerinizin gerçek olup olmadığından emin olmanızı sağlayacak. Bütün bunlara ek olarak ve hatta bu günün koşullarında olmazsa olmaz diyebileceğimiz potansiyel suç ve suçluları ÖNCEDEN tespit edebilmeye yarayacak yazılım mühendisliği alanında yapılması gereken ve hatta çoktan yapılmış olması gereken çalışmalar şart.

NELER YAPILABİLİR?

Sadece yüz ve gözlerin analizi; mimiklerin analizi yapılarak; suçlular önceden tespit edilebilir. Ülkenin hemen her noktasına yerleştirilmiş olan güvenlik kameraları, sadece görüntüleri kaydetmek yerine; potansiyel suçlu olarak tespit ettiği kişileri, bu konunun takibini yapmakla görevli güvenlik kurumlarına adresleriyle birlikte bir rapor olarak gönderebilir. Güvenlik kameraları; basit bir yapay zeka mantığıyla programlanabilir. Kameraların bulunduğu yerlere KOKU ANALİZİ YAPAN CİHAZLAR DA yerleştirilmek suretiyle; bombalar, silahlar ve bomba yapımında kullanılabilecek kimyasal maddeler ÖNCEDEN TESPİT EDİLEBİLİR.

BENZER YÜZLER, BENZER KARAKTERLER:

Daha önce, karakterlerimizin; değişen kişiliklerimizin yüzümüzün nasıl göründüğünü de değiştirebileceği hakkında bir şeyler yazmıştım. Emniyet'in sitesinde, arananlar sayfasına gittiğinizde göreceksiniz ki; hepsinin yüzlerindeki karakteristik özellikler birbirine benziyor! Gözlerin aşağı doğru eğimli olması; negatif bakış açısını simgeler. Dudakların ince olması, söylenen sözlerin çok da iyi olmadığını. Dışa doğru kulaklar, dışarıdan etkilere açıklığı ve ne zaman ne yapacağının belli olmaması özelliğini; küçük ve yapışık kulaklar etkilere kapalılığı ve içe dönüklülüğü; kaşların açılı olması ve çene kemiklerinin geniş, iri ve belirgin köşelerinin olması şiddete eğilim oranını ve insanların hayatlarına zorla müdahale edebilme eğilimini gösterir. Sadece bunlar bile, bize ilk bakışta önemsiz gibi görünen; ama aslında hayat kurtaracak bilgiler verebilir!

AMİGDALA ANALİZİ:

Beynin iç yapısını gösteren röntgen cihazlarının da kamera sistemine eklenmesi sağlanılarak; AMİGDALA ANALİZİ yapılarak potansiyel suçluların önceden tespiti: Araştırmalar gösteriyor ki; sosyopati olarak bilinen ve en tehlikeli şeylere soğukkanlılıkla imza atmış kişilerin; amigdala bölgeleri ya hasarlı ve normal insanlardan farklı; ya da çalışmıyor ve yok. Gelişmiş kameralar, amigdalası hasarlı bireyleri önceden tespit ederek; kişinin potansiyel bir suçlu olup olmadığını baştan tespit edebilir! Amigdala duygularımızdan, dolayısıyla korku, merhamet, sevgi gibi insani duygularımızdan da sorumlu olan organımız. Amigdalası hasarlı; ya da çalışmayan bireyler, bu duygulardan mahrum oldukları için, kolaylıkla ve soğukkanlılıkla vicdani olmayan eylemlere imza atabilirler. O nedenle, bu önlemler; ülke güvenliği ve hatta dünya güvenliği için önceden alınmalı; gerekli teknolojik masraflar, büyük çapta çıkarlar için yapılmalıdır. Bunlara ek olarak, yine amigdalası hasarlı bireyler için; yapay bir amigdala üretimi, çip olarak üretilebilir - ki bunun için ciddi kaynak ve yapay zeka alanında emek isteyen çalışmalar gerekiyor - ve gerekli görülen bireylere yapılacak bir operasyon sonrası takılarak; onların vicdan ve his bozukluğu sorunları giderilme yoluna gidilebilir.

Güvenli bir Türkiye, güvenli bir Dünya hayal değil…..